" Geleceği inşa etmek için, kuşaklar arasında köprüler kurmalıyız, çatışma değil anlayış ve iş birliği ile…"
Yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi çalışma hayatında da farklı kuşaklar olarak bir aradayız. Bu beraberlik, farklılıklarımız ve çeşitliliklerimizle nasıl ilişki kurduğumuza bağlı olarak, sorunlara sebep olabildiği gibi doğru yönetildiğinde uyumlu bir verimliliğe dönüşebiliyor.
Elbette bireysel farklılıkları görmezden gelemeyiz ama farklı kuşaklar farklı alışkanlıklarla yetiştiklerinden zamanın ruhuna ve dönemin toplumsal normlarına ve teknolojik olanaklarına uygun özelliklere sahip olurlar. Hepimizin birbirimizden öğrenecekleri var.
Sürdürülebilirlik; KOBİ’ler ile ekonomik, sosyal ve ekolojik çevresi arasındaki bir kazan-kazan durumudur. Ekonomi’nin %97.7’sini(2021) oluşturan KOBİ’lerin %80’inden fazlası sürdürülebilir dönüşümü bilmiyor. Halbuki çokça eğitim, çevik bir yönetim, inovatif bir bakış, amaca odaklı tedarikçi ilişkileri, dijitalleşme, finansal ve teknolojik altyapı, teşvikler, mevzuatlar, destekler, raporlama… Ama en önemlisi hükümetler, sivil toplum kuruluşları, odalar, tüketiciler, tedarikçiler ve üreticiler noktasında sağlanacak farkındalık ile herkesin sürdürülebilir ortak geleceği adına birleşen zihinler yani sıkı işbirlikleri… Çok uzun gibi durabilir ama biz hep birlikte olunca ekonomiyi “yeşillendirmek” aslında hiç de zor değil…
Günümüz iş dünyasında, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ'ler), ekonomik kalkınmanın temel taşları olarak öne çıkmaktadır. Bu dinamik sektörlerde faaliyet gösteren KOBİ'lerin sürdürülebilir başarısı, bir dizi etkili yönetim stratejisine dayanmaktadır. Bu bağlamda, özellikle satış yönetimi, KOBİ'lerin büyüme potansiyelini ortaya çıkarmak ve rekabet avantajı elde etmek için kritik bir öneme sahiptir. Bu yazıda, KOBİ'lerin satış yönetimi süreçlerini etkili bir şekilde nasıl yönetebileceğini anlamak için atılması gereken adımları ve uygulanması gereken stratejileri ele alacağız.
İletişim dediğimiz zaman duygu, düşünce ve bilginin
aktarılmasından bahsettiğimiz fakat aslında varlığımız için de olmazsa olmaz
bir süreçten bahsetmekteyiz. Yaşamımızın her anında farkında olarak veya
olmayarak iletişim halindeyiz. Hatta hiç tanımadığımız biriyle bile sözlü bir
iletişimimiz olmasa dahi beden dilimiz ile iletişimimizi devam ettirmekteyiz.
Bu kadar hayatımızın gerçeği olan bir kavramı peki biz nasıl algılıyoruz ve
hayatımızda gerçekleştiriyoruz? Burada tabi yaşam alanlarımızın farklılığı da
iletişimimizdeki farklılıkları getiriyor. Aile, sosyal, bireysel ve iş
yaşamlarımızda da dolayısıyla iletişim dinamiklerimiz değişiyor.
Duygular, insan doğasının vazgeçilemez ve yadsınamaz derecede etkili bileşenleridir. Hepimizin kendi deneyimlerinden bildiği gibi kimi zaman kararlarımızda, eylemlerimizde, seçimlerimizde hislerimiz düşüncelerimize baskın çıkar. IQ yani salt zekâ yüksek olsa bile, duygularımız bize hâkim olduğu sürece başarıya ulaşmak, mutlu olmak, hayatta bilinçle yaşamak neredeyse imkansızdır.
İşte bu sebeple ancak sevdiğimiz işi yapmaya, hayalini kurduğumuz ilişkiye, planladığımız hedefe ve her an neyi neden istediğimizi rahatlıkla fark ettiğimiz bir hayatı yaşamaya EQ, Duygusal Zekâmız bizi ulaştırabilir. Çünkü Duygusal Zekâ kendi duygularımızı tanıyıp anlayıp öz-farkındalığımıza ulaşarak kendimizle ilişkimizi, öz-yönetimimizi sağlamakta en önemli yetkinliktir.